9 Mayıs 2015 Cumartesi

yazarın mürekkepsizi

vakti ile kalkıştığı bir "yazma" eylemi; bu eylemin peşi sıra "sektör" içinde kendine yer etme çabası; bu çaba yetmezmiş gibi bir de "memnuniyet" mücadelesi...
iştahlı bir okur değilim. hiç bir zaman da olmadım. fakat bir gece ansızın yoğunlaşan dürtüler ile "neden yazmıyorum" şeklinde zihnimde beliren sorulara cevap olarak Kana Davet, ilk elin günahı olmaz niyeti ile ikinci hamur kalitesinde bir "kitap" haline getirildi.
zordu! zor olan karşımdaki 17" lik ultrabook'un ekranında yanıp sönen klavye imlecinin gidip gelmesinin seyri olmadı hiçbir zaman! zor olan, "son" ibaresinin peşi sıra gerçekleşenler idi.
yazmak kolaydı çünkü hayaller, dizginlenemezdi. kolaydı çünkü bir şehir şebekesinin elektriğine ihtiyaç duydum yalnızca.
zor olan; edebiyatın da kendisine ticaret sermayesinde yer bulabilmesine sevinmeli mi yoksa üzülmeli mi kararını verebilmekti. aç gözlüydü yayın evleri ve sizin emeğinizin hiçbir somut ya da soyut değeri yoktu. ağızlarından salyalar akıtarak ve küstahça orta halin biraz üstünde olan ve geçiminizi sağlayabilmek adına imkanlarınızı kimi zaman kısıtlamak zorunda kaldığınız maaşınızın neredeyse üç-dört katını talep edebiliyorlardı. uykusuz gecelerinizin eseri olan müsveddelerinize bakma cömertliğini de esirgeyip, "sefilleri" dahi yazsanız bir öneminin olmadığını öğreniyordunuz akabinde. senet, noter, tasdik, teminat gibi terimleri edebiyatın ana kuvözünde, yayın evinin "vergi levhası" altında zikrediyordunuz daha sonra.

yazmak ucuz, okumak pahalıydı bu sebepten.

olur da içinizde bir dürtü size de "neden yazmıyorum" sorusunu doğurursa, kütüphanenize nasıl bir evlat yerleştireceğinizin hesabını iyi yapın.
selam ile...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder