29 Temmuz 2018 Pazar

Okurum Diyenin Okuması Gereken Yazı

Sonda söylenmesi gereken kelamın, başta söylenmesi gerekir kimi hal zamanlarda. Işte bu hal, tam da içinde bulunduğumuz haldir. Öyle ise buyurun:
"Bekareti ağzında doğan insanlar ilk oksijeni ciğerlerine çektiklerinde yırtmışlardır ar damarlarını da. Patavatsizligin prim, cehaletin erdem, bencilliğin hak olduğu yer yüzünde; kostümlü mahlukat olarak dolaşırlar.
İnsan içinde iki kelimeyi yanyana getirip cümle kuramayan ilkel insan, dokunmatik ekran başında yuvarlak masa şövalyesi kesilir.
Sok kılıcını yerine güzel kardeşim. Şarjın bitmesin."
"Lafın bana mı birader?" diyenler olacaktır içinizde. Evet lafım sana! Lafım, üç beş kitabı Instagramda afilli kompozisyon konsepti eşliğinde paylaşmaktan başka hiçbir amaç dışında kullanmayı beceremeyene!
Son dönemlerde çeşitli platformlarda, takipçi kasma ya da daha çok like alma gayesindeki okur toplulukları ya da kişiler arasında "En çok sevdiğiniz yazar" ve benzeri başlıklı içerikler, yağmurdan sonra tüneyen mantar gibi rol çalmaya başladılar. Malumunuz mantar da bitkilerin en arsizindandir!
Çok Güzel Hareketler Bunlar Programı'ni sanıyorum ki aranızda izlemeyen yoktur. Orada Yılmaz Erdoğan her skecten sonra seyircilere sorar: Bu oyunun önermesi nedir? Söz alma cesareti gösterenlerin beyanı yılların tiyatrocusuna sac baş yoldurur. Hatırladınız mi? Kimileri, önlerinde ceryan eden mevzuya alakasız yorumlar yaparken; kimileri sahnelenen çalışmanın özetini söylerler mikrofona! Maksat, mana yoktur söz sahiplerinde.
Burada ne demek istiyorum biliyor musunuz? Tek yeteneği, "Falanca şehirde geçen olayda filânca kişilerinin başlarından geçen bilmem ne olayı anlatılan kitap." diyebilmek olan zat, kendini nitelikli okur zanneder. Oldum zanneder. Işte bu zannın altında toplanan kendi iradesine hukmetmekten aciz kişi de onu, bookstagram kabul eder. Kriz de tam burada başlar...
Üç yüz sayfalık kitap hakkında "Beğendim." , "Beğenmedim." ,"Güzeldi." gibi zihni ve metabolizmayı zahmete sokmayan kelimeciklerle sözde yorum yapabildiğini sanan kişiler, yazar eleştirmeni olur, çıkar meydana!
Yahu, yazar eleştirmek için önce yazara hakim olmak gerekir. Yazardan sonra sıra emsallerine gelir. Gelir ki eksiklerini, fazlalarını analiz edebilesin. Be heyhat! Dilbilgisi bilmen gerekir! Sonra külahı karşına almalı ve analizini sunmalısın. "Yazarın dili nasıldır? Zengin lügat, zengin dilbilgisi, zengin edebi sanatlar içerir mi? Karakterine hakim midir? Okuyucusuna tasvirini sunabilmiş midir? Kurgusuna hakimiyeti nasıldır? Kavramlar arasında boşluk var midir? Kullanılan icerik donem şartları ile tezatlik yaratir mi? Psikolojik sunumlarında realist çizgiyi muhafaza edebilmiş midir?"
Uzar bu liste! Ama yok efendim! Bağlaç olan de'ler bitişik yazılmışmış da sahiplik belirten ki'ler ayrı yazilmismis. Bunu mu begenmedin?
Son kitabımda, psikolog ve hasta arasında geçen birkaç diyalogu yazabilmek için Irwin Yalom'un üç kitabını okuyan ben; baba parası sermayende kurduğun işte kullanacağın arabayı sürebilmek için sahip olman gereken ehliyetin olmazsa olmaz kuralı ilkokulu bitirmek zorunda kalan ve kazara bağlaç denen haltı öğrenen sen!
Hayır efendim, okur her zaman haklı değildir! Okur velinimet ise yazar sermayedir! Eğer ki bir piyasaysa edebiyat, mahsulü kitap, işçisi yazardır.
Yazar denen kişi bir ürünü, bir kitabı yani bir sanatı piyasaya sürmüş ise tabi ki eleştiriyi de ön görecek. Arzına talep bekleyecek ve müşteri memnuniyetini ön plana çıkaracaktır. Takipçi, uygun bir lisan ile insanlık onuru denen soyut kavramı da ihmal etmeden tahlilini sunmalıdır. Adına eleştiri dediğiniz siz okurların kutsal nişanından bahsediyorum.
Eleştiri denen kavram içinde ahlak barındır, bilgi barındırır, tecrübe barındırır! Bekareti ağzı doğan insanları hatırladınız mi?
Yukarıda zikrettiğim mevzu genel kapsamlı yargıma ait beyandır. Aksi durum gören kişi lütfen benimle iletişime geçsin ve genel itibarlı şu ithamın yanlıştır desin. Mantığını da yanında getirsin ama...
Gelelim mevzunun şahsımla alakalı bölümüne. Ben ki henüz ilk kitabı piyasaya çıkalı birkaç ay olan bir yazar iken, hiç ahbabımın olmadığı bir memlekette, hem de sonuçlarını yani hiç kitap imzalamadan tekrar ikametime döneceğimi kabul ederek imza gününe gitmiş bir yazarım. Ben ki editasyonu eksik bir kitabı eleştirmek veyahut örneklemek için ilk kitabım Kana Davet'i kullanan bir yazarım. Sen kimsin? Sen kimsin ki benimle ilgili bir bahiste her daim haklı olabileceğin cüreti kendinde bulabiliyorsun?
Edebiyat bir sanattır. Sanat ise özgün, özgün bir eser ise okur liyakatina kapalıdır. Bunun muhasebesi ancak hakikatın içinde yoğrulmuş erdemli kişilere mustehaktır.
Bu bağlamda, yazımı kendi akıl süzgecinden geçiren ve ancak şahsi kanaatine uygunluğunu kabul edenleri sayfamda görmek istediğimi belirtmek istiyorum. Ben bir tüccar değilim ve gerekirse kitabımı sokak sokak gezerek insanlara kendim ulaştırabilirim.
Belirtmeden olmaz. Bu metin, eleştiriye değil saygısızlığa tahammülsüzlüğümün sonucudur. Idrak yoksulluğu yaşayanları da sayfamda yahut bulunduğum mecralarda da görmek istemedigimi üstüne basa basa belirtmek istiyorum.
Sevgi ile kalın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder